Seni bana hizmet etmek zorunda olan bir obje olarak gördüğüm için beni affet! Biliyorum ki ilişkimiz biraz komplike. Tıpkı her ilişki gibi. 36 yıllık hayatımın son zamanlarına kadar seni dinlemeyi bilmeden, yararlanılması gereken bir materyal/obje, benim için çalışan (Çalışmak zorunda olan!!) bir nesne gibi görmekle geçti. Bunun için senden özür diliyorum. Neden daha ince değilsin ? Uzun değilsin! Neden bacakların böyle toplu? Neden sürekli kronik ağrı yaşıyorsun? Neden bir türlü gevşeyemiyorsun? Neden hasta oluyorsun? Zaten çok zayıf, “hassas” bir bünyen var hep!
Oysaki sen ağrı aracılığıyla, hastalıkla hep benimle iletişime geçmek istiyordun. Sen, bedenim yaşadığım zorlukların kaydını tutuyordun. Çoğu zaman ben bunu göz ardı ettim. Üzgünüm. Beni her gün yataktan kaldırdın, beni her gün besledin, beni her gün hareket edebilmem için ayakta tuttun, hasta olduğumda iyileşmem için son gaz çalıştın, yorulduğumda dinlenmem için adeta sistemin fişini çektim. Hamileyken 9 ay kocaman oğlumu rahmimde güven ile taşıdın, doğum yaparken hiçbir müdahale gerektirmeden 6 saatte oğlumu bu dünyaya sağlıklı bir şekilde getirme gibi ayrıcalıklı bir deneyimi bana bahsettin. Yetmedi kendini oğlum için süt vermeye hazırladın, daha rahmim doğumdan tam iyileşmemişken bile dünyaya getirdiğin oğlumu hayatta tutmak için kendini süt üretmeye hazırladın.
O zamanlar bilmiyordum ama tümörlü bir göğüsten bile 6 ay süt verdin oğluma. Bunu nasıl yaptın? Bu nasıl bir fedakarlık? Bunu yazarken gözlerim doluyor. Şimdi kemoterapinin etkisiyle mide bulantısı, karın ağrısı ile kıvranırken sana kızmak yerine minnettar olmayı seçiyorum. Direnmek yerine, teslim olmayı seçiyorum. Biliyorum ki sen beni bu hastalıktan çıkarmak için her zamanki gibi yine elinden gelenin en iyisini yapıyorsun. Ne olur bu ilacı bize zehir gibi görme, bu ilaç bizi hayata bağlamak için, bize yardım için verilmiş bir şifa. Sana şefkatle sımsıkı sarılıyorum. İyi ki varsın…Sen yoksan ben de yokum.
YAZI: DİDEM ERGİN