Budist psikolojisi, budist felsefesinin ve psikolojinin yollarının kesiştiği bir alan. Dalai Lama’nın her fırsatta ifade ettiği gibi ‘Budist felsefesi dini bir pratik değil, bu öğretiler zihnin bilimi’ olarak yer bulur. Doğuda kullanılan en eski dil olan Sanskritte -budh kelimesinin kökü -uyanmak, bilmek anlamına gelir. Budha ise uyanmış kişi anlamına gelir. Kendisi ile çalışıp zihninin en yüksek potansiyeli olan özgürlüğü, iç huzuru bulmuş olan kişi diye tanımlanabilir. Dolayısıyla bu öğretiler, yaşam felsefesi olarak kendi zihnimizin işleyişini derinden anlama, kendimizle dost olabilme, ve hayatımızı daha anlamlı ve tatminkar geçirebilme ilkelerini günlük hayatımızda uygulamakta kullanılabilir.
Budist psikolojisinin en temel ilkesi olan basic goodness (temelinde erdemli olmak) her birimizin doğasında erdemli ve yeterli olduğuna vurgu yapar. Ancak kendimizi olduğumuz gibi kabul edebildikçe ve kendi zihnimiz ile çalışabildikçe bu bahsedilen erdemli doğamıza uyanmamız mümkün olabilir. Bu uyanış ile dış dünya odaklı olmayan, içsel bir tatmini ve huzuru deneyimleyebiliriz. Budist felsefesinde meditasyon pratiği işte tam olarak burada devreye girer. Meditasyon pratiği sayesinde kendi hızımızda, zihnimizin işleyişinde doğal olarak varolan belirli nitelikleri (yargısızlık, dostane tavır, şefkat) uygulayarak o anki mevcut durumumuza dair birçok öngörü elde edebiliriz. Bu öngörüler sayesinde de bizi daha erdemli, mutlu, tatminkar yapabilecek seçimler yapabilmemizin yolu açılabilir. Günümüzde sıkça duyduğumuz özşefkat ve mindfulness çalışmalarının kökünde bazen ismi anılmasa bile budist temelli felsefe ve psikoloji yatar.
Saygı değer bir meditasyon ve budist psikolojisi eğitmeni olan Jack Kornfield, Budist Psikolojisini şu şekilde tanımlar. ‘Hayat deneyimlerimizi içinde yaşadığımız somut durumlar gibi düşünmek yerine bizi de kapsayan bir nehir gibi düşünebiliriz (burada yaptığı örnekleme hayattaki durumların da aynı bir nehir gibi sürekli değişen, kalıcı olmayan niteliğidir). Ve yüksek farkındalık (bilinç) ile bu deneyimlerin içinde kaybolmadan sadece onların farkında olmayı öğrenebiliriz. Ruhsal durumumuz etrafımızdaki dünya ile olan ilişkimizi belirler. Dolayısıyla yapmamız gereken pratik zihnimizi sakinleştirmek, kalbimizi açık tutabilmek ve o an ortaya çıkan her ne ise ona şefkatle dokunabilmek.’
Dönüşen Zihin’in kurucusu Didem Ergin işte bu temellere dayanan bir eğitim almaktadır. Didem, üzerinde halen çalıştığı klinik psikoloji yüksek lisans eğitimini Naropa Üniversiteside devam ettirmekte. Budist psikolojisi alanında Amerika’da tek yüksek lisans eğitimi veren bu okul 1975 yılında değerli Budist öğretmen Chögyam Trungpa tarafından Boulder, Colorado’da kuruldu. Naropa Üniversitesi akademik bilgiyi öğrencilerinin deneyimselleyerek (sezgisel) öğrenmesi prensibine dayanıyor. Bu nedenle meditasyon pratiği bu okulun en önemli öğrenme metotlarından birisi olarak yer alır.